Sabahın ilk ışıkları ile birlikte, bir hareketlilik başlıyor. Sizce bu insanlar nereye koşuyor? İşine yetişmeye çalışanlar. İşten dönenler. Hastası olup, doktora gidenler. Okul yolunu tutanlar. Memleketlerine gidip, gelenler. Doğum ve nikâh için hazırlık yapanlar. Birbirlerine yardıma koşanlar. Hasta ve yaşlı ziyaretinde bulunanlar. Alışveriş için, çarşı pazar gezenler. Devlet Dairesinde işini takip edenler. Koşuşan ve elbette kendilerine göre bir hedefi olan insanlar. Otomobiller ve hızlıca yürüyen ayaklar. Trenler, vapurlar ve uçaklar.
Bunun yanında, gülenler ve ağlayanlar. Okula başlayanlar ve mezun olanlar. İşe başlayanlar ve emekli olanlar. Doğanlar ve ölenler. Evlenenler ve boşananlar. Fakirler ve zenginler. Kazananlar ve kaybedenler. Kazalar ve felaketler. Hastalar ve yaşlılar. İçimizi yakan siren sisleri. Sessizlikler ve gürültüler. Gündüzler ve geceler. Uzaklar ve yakınlar. Karanlıklar ve aydınlıklar. Sevinenler ve üzülenler. Daha neler, neler…
Çığlıklar ve naralar. Kara bulutlar ve yağan yağmurlar. Karlar ve soğuklar. Güneş ve sıcaklar, Çiçekler, parklar ve bahçeler. Sabahın erken saatlerinde cıvıldayan kuşlar. Günler, aylar yıllar ve mevsimler; onlarda yerinde duramıyor. Elbette dünya dönüyor. Saatte yerinde durmuyor, o da durmadan dönüyor. Asılında herkes vazifesini yapıyor.
Bitkiler ve hayvanlar da belli süreçlerden geçiyorlar. Bu arada zaman, geriye bakmadan su gibi akıp gidiyor. Yani, giden geri gelmiyor. Her başlangıcın bir bitişi oluyor. Dünya bir yandan doluyor, bir yandan boşalıyor. Dünyada bir şeyler oluyor. Bunların hepsi dünyanın bir gerçeği. Yüce Allah, ne güzel bir düzen kurmuş. Ahretin tarlasıdır dünya. Burada ne ekersen onu biçersin. Dahası, öbür dünyaya azık lazım. Bu koşuşturmalar boşa olmasın. Gülen yüzleriniz solmasın, kalın sağlıcakla.
|