“Yar bana bir eğlence…”
“Vay Karagözüm, nereden böyle? Pek neşelisin.”
“İftardan geliyorum Hacı Cavcav, neşeli olacağım tabii… Kırk yılda bir fikrimi, reyimi soru-yorlar ya, hoşuma gidiyor. Ayrıca şu Mübarek Ramazan Ayı’nda da her gün iftara çağırıyorlar. Kendimi bir halt sanıyorum…”
“İyi afiyet olsun bari. Hangi iftar programlarına gidiyorsun, her gün türlü türlü yerlerde, mekanlarda iftar yemekleri veriyorlar Hacı Cavcav?”
“Kafama göre gidiyorum, meşrebime göre bir yerleri seçiyorum…”
“Senin için hep belediyenin iftarlarına gidi-yor diyorlar, doğru mudur?”
“Hee, nerden bildin Karagözüm; vallahülazim doğrudur… Hem belediye iftarları çok güzel oluyor. Milletimizin verdiği vergilerle iftar açıyorum. Ama reklamını da belediyeler yapıyor, belediyelerle beraber programı düzenlediğini söyleyen dernekler yapıyor. Tabii ki vesselam kendi reklamlarını yapıyorlar. Milletin parasıyla. Ben de gidip bir güzel karnımı doyuruyorum…
Hayy Hak, Karagözüm…”
“Yar bana bir eğlence…”
***
Hayatımız tam bir komedi!
Ramazan Ayı’nı bile kendimize reklam malzemesi yapmıyor muyuz? Hacivat-Karagöz oyunları gibi Ramazan’ını da oynuyoruz. Falanca derneğin, filanca sivil toplum örgütünün iftar programı diyerek gittiğimiz iftarlar, bir bakıyoruz ki m falanca belediye tarafından düzenlenmiş ve bütün masrafları filanca belediye tarafından karşılanmış.
Ondan sonra ortaya çıkıp “Bugün düzenlediğimiz iftar programına katılan tüm davetlilerimize teşekkür eder, hepsinden Allah razı olsun diyoruz” diyorlar.
Tabii bunu genel anlamda söylemiyorum. Bir kısım kuruluşlar için, dernekler için söylüyorum. Hem, belediye organizasyonuyla düzenlenen iftarlar söz konusu dernek veya kuruluşlara ayrı bir külfet getirmiyor. Allah rızası için yapılan bir program. Bu yüzden eleştiri getirmek bizim üstümüze vazife değil ama sadece bunların maliyetini yine halkımız cebinden veriyor, verdiği vergilerle ödeniyor tüm masraflar.
***
Geçtiğimiz günlerde bir belediye meclis üye-miz, sosyal medya hesabından bununla ilgili olarak bir görüşünü yansıtmış.
Şöyle diyor meclis üyemiz:
“Paran varsa iftar yemeği vereceksin.Paran yoksa vermeyeceksin.İftar yemeği tertipleyip parasını Belediye'ye ödeten derneklerin hamam suyu ile dost ağırlamasını doğru bulmuyorum.”
Sonuna kadar destekliyorum.
Son yıllarda artık sistem bu şekilde gelişmeye başladı. Bunu değiştirmek, bunu yıkmak gereki-yor. Hangi kurum veya dernek olursa olsun, eğer kasasında para varsa iftar yemeğini hayrına düzenlesin. Parası yoksa belediyelere giderek hadi iftar yemeğini beraber yapalım demesin.
Bilmiyorum haksız mıyım?
İftar yemekleri, bir nevi hayır işidir. Bunun üzerinden reklam yapmak yakışık almaz. Hem reklam yapacaksın, hem de bunun bedeline yine vatandaşa ödeteceksin...
***
Başta dedik ya, hayatımız Hacivat-Karagöz oyunu gibi olmuş. Din işleri ile siyaseti bir türlü ayırt edemiyoruz. Derneklerin de yaptığı bu iş bir anlamda siyaset değil midir?
O yüzden söylüyorum.
Onbir ayın sultanı olan Ramazan Ayı’nın sonlarına yaklaştığımız şu günlerde, mübarek günleri yine dolu dolu geçiriyoruz. Gündüzleri sakin olan Ankara siyasi gündemi, geceleri ise hareketli bir hal alıyor. Cafe kültürünün çok çok geliştiği günümüzde, birçok siyasetçiyi belediyelerin etkinliklerinde veya cafelerde görüyoruz.
Haliyle oluşturulan kulis ortamlarında yeni dedikodular türüyor, herkes birbirinin kulaklarını çınlatıyor.
Dedikodularla haber üretmeyi doğru bulmadığım için bunları gazete olarak asla değerlendirme gereği duymadık. Ama bayram sonrası özellikle yerel siyasetin hız kazanacağını şimdiden söyleyebiliriz. Yakında Hacivat ve Karagöz’e de maalesef 11 ay uzak kalacağız.
Sağlıcakla kalın.
|